Muhafazakarligin
Gelecegi var mi?[1]
/FURKAN ARISOY
Muhafazakarlik, kisaca tanimlamak gerekirse toplumsal
degerleri, tarihi, kulturu, folkloru korumak ve “ asiri” radikal degisim ve
devrimlere karsi olmakla ifade edilir.
Bu karsitlik aslinda degisime kokten bir karsitligi ifade etmez. Bir
bakima, muhafazakar bireyler de degisime taraf olup toplumsal ilerlemeye pekala
katkida bulunabilirler. Bununla birlikte, bu katki kisiden kisiye gore degisir
hatta ozellike Turk toplumunda bahsedecek olursak, birden cok farkli
muhafazakarlik tiplerini de irdelemek zorunda kalabiliriz. Fakat boyle bir analizi yapmak icin tarihsel
bir arkaplan bilgisine, dahasi Muhafazakarligin tarihsel rotasina ve olusum
surecine bakmakta fayda var.
Muhafazakarlik dusuncesini savunan ilk kisi Fransiz
Devrimi sirasinda “ Devrim karsiti hareketi “ ile bilinen Ingiliz Edmund Burke
olmustur. Burke, Fransiz Devriminin
Ingiltere’ye sicrayacagindan endise ediyordu. Cunku Birlesik krallik ile
Fransiz toplumu arasinda bir cok yapisal farklilik mevcuttu. Daha dogrusu 1789
da gerceklesen ve ozellikle Bati Avrupaya sekil veren ve bugunku AB’nin de temellerini olusturan bu
devrim, nicelikte ya da sanat vb. alanlarda cesitli degisimler getirdiyse de
aslinda, Fransiz toplumunu tam anlamiyle acik bir toplum halina getirmedi.
Aksine, 1789 devrimi, Avrupaya onemli olcude “ Milliyetcilik” akimini getirdi.
Nasil oldugunu basit bir sekilde aciklayacak olursak; Fransiz devriminden once
var olan Mutlak monarsiler ve Roma katolik kilisesinin devrim sirasinda gucunun
zayiflamasi ve hepten ortadan kaldirilmasi “ halk “ tarafindan mumkun kilindi.
Devrimi halk gerceklestirdiginden, haklara ve ozgurluklere sahip olacak kisiler
de halk oldu elbette. Bu noktada Devrim
sirasinda ortaya cikan “ Burjuva “ sinifindan bahsetmek istiyorum. Burjuva ya da fransizcasiyle “ Bourgeois”
, toplumda genel olarak “ egitime ya da
kulture “ degil de “ zenginlige ve varliga dayali bir yukselis grubu olarak”[2]
tanimlanabilir. Terim ilk kez Marx’in Komunist manifestosunda kullanilmistir. Fransada
ortaya cikan Burjuva grubu , digerlerinden farkli bir gelisim gostermistir.
Soyle ki, bu sinif, zenginlik uzerinden yukselmek yerine, devrim sirasinda
cocuklarini okullara gondererek onlarin egitimlerine buyuk onem vermis,
gazeteler ve brosurler bastirmislardir. Egitim seviyesi yukseldikce, karanlik
kilise dusuncesi ve ogretileri ve saraya
olan bagimliliklar ortadan kalkmis ve toplum daha cok sorgulamaya baslamisti.
Dahasini soylemek gerekirse, toplum tam da halkin istedigi gibi daha sekuler
bir yapiya donusuyor, aydinlaniyor bilincleniyor ve yukseliyordu. Fakat bu yukselik cok uzun surmeyecekti. 1792 yilinda
Cumhuriyet ilan edildiginde Dis guclur ile isbirligi yapan kralice Marie
Antoniette ve bir cok devlet adami Giyotin ile idam edildi. Cumhuriyet,
Fransada vatandaslik bilincini gelistirdi ve bir cok yeni hakkin taninmasini
sagladi. Ozellikle Fransiz kadinlarinin Versay sarayina kadar yurumesi ve “
esitlik, ozgurluk” haklarini talep etmeleri, su degisimi hizlandiran bir
faktordu. Tum bu gelismelerden sonra,
Avrupa medeniyetinin belki de yakin cagin baslangici kabul eden “ Devrim”
Cumhuriyet denilen bir yonetim bicimine evrildi. Bu da aslinda “ cok kultur ve
cok uluslu devletlerden” tek uluslu devletlere gecmenin bir baska adi idi.
Cumhuriyetciler zaferlerini kutlarken, bir yandan vatandas da bu hizli gecisin
soku icinde kendini ve toplumu anlamandirmaya calisiyordu. Kimliksel sorular sorulmaya baslandiginda,
bazi soru isaretlerinin giderilmesi gerekiyordu. Ozellikle bayrak, dil, din ,
kimlik, sinirlar ve egemenlik gibi konular agir basmaya basladi. 1800 lerden
1900 lere geciste bir cok olay olmasina ragmen,
bu olaylarin “ benzer nitelikte “ olmasi sebebi ile cok fazla
deginmeyecegim. Soylemek istedigim sey su ki, Fransiz toplumunun yasadigi agir
tahrip, yenilgi ve savaslar, yeni
kurulan toplumun “ daha koruyucu ve muhafazakar “ olmasina sebeb oldu.
Bunda, yaratilan, yayinlanan tarih kitaplari, belgeseller, filmler, muzeler
gibi insanlarin milliyetciliklerini oksayan tum ogeler fazlasiyle etkili oldu.
Nihayetinde , kurulan bir cok Avrupa devletinde, tek ulus dusuncesi hakim oldu.
Cunku ancak bu sekilde, bir devlet yonetimi, kendi vatandasini sinirlari icinde
tutabilir ve bireylere “ koruma, muhafaza etme” dusuncesini asilayabilirdi.
Nitekim, bir cok Avrupa Devleti bundan
nasibini aldi. Sadece Avrupa degil, Amerika, UZAK dogu ve Cin de
Muhafazakarlikten etkilenen ulkeler arasindadir.
Bu noktada siklikla karistirilan iki tip
muhafazakarligi birbirinden ayirmaninin yararli olacagini dusunuyorum. Bunlardan
birincisi “ Kulturel ve Folklorik” , ikincisi ise “ Dini/ dinsel
Muhafazakarlik” tir. Kimi ulkelerde
bunlardan yalnizca birisi goruldugu gibi , bazi ulkelerde Halk her iki tip
muhafazakarligi da benimseyebilir. Kulturel muhafazakarlik, cok fazla milliyetcilige vurgu yapmaz; onun
yerine var olan ve tarihten gelen derin kultur hazinelerini korumayi sever ve
onlari kollar. Bu akimi savunan insanlar, baska kulturlerden nefret etmez,
lakin, kendi kulturlerine de zarar gelsin istemezler. Ikinci tip muhafazakarlik ise, Kulturel
muhafazakarliktan ayrilabilir. Din, bilindigi gibi, sekuler dunyaya degil , var
olduguna inanilan olumden sonraki hayata vurgu yapar. Bu sebeble, kulturel
muhafazakarlik ile arasindaki en buyuk fark belki de budur. Cunku, Kultur;
insanoglu ve dunya var oldukca yasayacak deger butunudur. Dunya ya da sekuler
hayat sona erince dolayisi ile kultur de sona
erecektir. Bu sebebpten Kulturel
Muhafazakarla ile Dini muhafazakarlar arasinda bir ucurum olusmakta ve catisma
katsayisi artmaktadir. Her iki kavramin
“ muhafazakarlik “ paydasinda birlesmeleri tesaduf degildir. Nitekim, ikinci
kategoride, bireyler, dini ogretileri, kutsal kitaplari , eski ahitleri ve
peygamber yasamlarini on plana cikarip, bunlari benimseyip korur iken, diger
yanda kulturel muhafazakarlada guclu bir tarih, savas, zafer, efsane bilinci
mevcuttur. Eski tarihsel olaylar ,
rivayetler olarak kalsa bile, birinci tip muhafazakarlarin aklinda yer
edinirler ve unutulmaz hale gelirler. Ayni bireyler, bunlari dusunurken, butun
bu olanlarin “ din” ile cok da alakali olmadigina inanirlar. Bir karsilastirma yaparsak, bir Dini
muhafazakar, zamanla kulturel muhafazakar olabilir, fakat bir K. Muhafazakar
kolay kolay dini M. olamaz.
Muhafazakarlik ile degisim ve degisime ayak uydurma
konularindan biraz bahsetmekte yarar goruyorum. Degisime ayak uydurma,
gercekten degismek istemek ile mumkundur. Bir toplumdaki degisimin onunde bazi
engeller bulunabilir; Ornegin , ekonomik cokuntuler, savaslarin tahribati, firsatlarin olusmamis olmasi ve atalet gibi.
Fakat , bir toplum tum bu kosullar yok iken ve bunun yerine degisim her anlamda
en mumkun halinde iken , hala degismemekte israr ediyorsa, bu noktada”
Yobazlik, cahillik[3],
bilmemezlik, enformasyon eksikligi [4]ve
asiri milliyetcilik” gibi etkenlerin
toplumda etkin oldugunu soylememiz herhalde dogru bir tespit olur. Birkac
toplumsal ornek verecek olursak, Ingiltere yani Birlesik krallik,
Muhafazakarlik ve milliyetcilik dusuncesinden yuzyillar once siyrilmis ve cok
acik bir toplum haline gelmistir. Yine
belirtecek olursak , Fransiz devrimi sirasinda zaten toplumda var olan ve
yukselen Sivil toplumun gucu, Birlesik krallikta geri kalan tum Avrupa
devletlerinden daha guclu idi. Bu sebeble, B. Krallikta, “ Krallik” tanimi bir
milliyetcilik ve korumaciliktan daha cok
bir “ sinifa, mulkiyet haklarina ve yuksek bir kraliyet ailesine” vurgu
yapti.. Insanlar, daha fazla okudukca,
arastirdikca, ve en onemlisi seyahat etmeye basladikca “ farkli” kulturleri
taniyip “ kulturel- merkezci” anlayistan kurtuldular. Bu kulturlerini
kaybettikleri manasina gelmese de, 2013 yili itibari ile Ingilterede yasayan “
Ingiliz vatandasi olmayan “ yabancilarinin sayilarinin her gecen gun artmasi ve
gunluk hayatta konusulan dil sayisinin artmasi ile de toplumu kulturel bakimdan daha cok
zenginestirdi. Tabi ki, bunda
Ingilizlerin farkli kulturlere karsi bir on yargisinin olmayisi da bir
faktordur. Ornegin Almanya , sekuler bir toplum olmasina ve ekononomik
refahinin bir hayli tatmin edici olmasina ragmen , halen gunumuzde bazi
milliyetci Alman gruplar, bunlara dazlaklar da eklenebilir, farkli uluslardan
olan vatandaslari taciz etmekte ve oldurebilmektedir. Bu da aslinda “
Muhafazkarlik” in, toplumdan topluma, ulkeden ulkeye ne kadar degistiginin de
bir kaniti. Daha once bahsettigimiz “
iki tip” muhafazakarligin “ Turkiye” de gorulmesi, yasanmasi, benimsenmesi,
toplumu karmasik bir hale sokmustur. Nitekim, gunumuzde yasayan hicbir toplum
iki kat muhafazakarligi kaldiracak gucte, cesarette ve inancta degildir. Bu sebeble , bunu ben “ Turk tipi muhafazakarlasma “ olarak adlandirmak istiyorum. [5]
Turkiye gibi toplumlarda, bu ic ice gecmis hem uhrevi
hem sekuler muhafazakarlik, toplumu butunlestirmek yerine onu daha “
ayristirir”. Bir onceki sayfadan da hatirlayacaginiz gibi , iki ideolojinin
temel unsur ve amaclari cok farklidir.
Daha derin bir analiz yapacak olursak, biraz yazinin baslarinda
bahsettigim konudan bu konuda ilham alabiliriz diye dusunuyorum. Burjuva ,
okuyan, egitime onem veren , arastiran, medyaya agirlik veren bir kesim olarak
lanse ediliyordu Devrim Fransasinda. Ote
yandan Marks da aksine BUrjuvayi “
yukselen orta sinif “ olarak gorup , kultur yerine” ekonomik” yukselisi ve “ kar” i on plana cikariyordu. Tum bunlardan
hareket ile bugun Modern Turkiyede ortaya cikan “ Burjuva” sinifinin sasirtici
bir sekilde bahsettigim tum bu ozellikleri birlikte barindirmasi mumkun
gorunuyor. Cunku Turkiyede yukselen Orta
sinif ( cogunlukla Anadolu kaynakli ) , egitime onem veriyor, Cocuklarini
yurtdisina okumaya gonderiyor,
calisiyor, kazaniyor, yatirim yapiyor ve buyuk mal varliklarina sahip
oluyorlar. Bu noktada ben bu yukselis tipine “ Post- Burjuva” ismini vermek
istiyorum. Cunku Turkiyedeki Burjuva
tipi yukseliste “ para, iktidar, egitim, kultur, kar ve is “ gibi araclarin
hepsini bulmak mumkun. Bu da bizi daha karisik toplumsal reaksiyonlarin icine
sokuyor. Bu noktada, yakin bir
arkadasimin kullandigi kavram konu ile alakali oldugu icin kullanmak isterim.
Alper Akalin Muhafazakarlik konusuna “ ilkesellik” ve “ stabil “ olma
bakimlarindan yaklasir ve “ Omurgasiz Muhafazakarlik” teriminin onemine isaret
eder. [6]
Buna gore, gunumuzde , belli dayanagi olmayan , sozgelimi daha pragmatik
dusunceler, Omurgasiz ideolojiler olarak isimlendirilebilir. Yazara gore, Insanlarin, istikrarli ideolojileri
olmadiklari icin, cogu birey de daginik ideolojileri benimser ve acikca “
Pragmatist “ olurlar. Bu surecten sonra, var
olan tum toplumsal ideolojilere kayma egilimde olan bireyler, toplumsal
olaylar karsisinda bir olguyu oturup tartismak yerine, onu yalnizca seyretmekte
ve “ Olgu ya da olay olmustur, degistiremeyiz artik” deyip, toplumu degistirmek
ya da ilerletmek adina hicbirsey yapmayip, toplumsal ataleti arttirmaktadirlar.
Sonuc olarak, “ Subjektif ahlaktan “ Objektif” bir
ahlaka gecisin yararli olacagi bir toplum yapisi muhafazakar dahi olsa ( Tipki Romanya ornegi gibi )
toplumun yararina olacaktir. Boylece bireyler “ Yeni kultur uretme” asamasina
gececekler ve esasen “ Kulturlerinin yok olmasini engelleyecektir. Cunku Alper
Akalinin da uzerinde durdugu gibi “
Omurgasizlik” muhafazakarligi bitirecek [7] ve
geriye “ Liberal “ bir toplum kalacak, bakalim oyle mi olacak.. Bunu zaman
gosterecek ve tabi ki Muhafazakarligin
geleceginin olup olmadigina da..
FURKAN ARISOY
Romanya
/Brasov
1 March
2013-03-01
Does
Conservativeness have future?
All rights
reserved @2013
[1]
Does Conservativeness have
future?
[2]
Bkz : http://tr.wikipedia.org/wiki/Burjuva
[3]
Ignorance.
[4]
Lack of information.
[5]
Conservativeness in Turkish
manner.
[6]
Bkz : http://www.derindusunce.org/2009/02/22/omurgasiz-muhafazakarlik-ile-nereye-kadar/
“ Omurgasiz muhafazakarlik ile nereye kadar ?” , Alper, Akalin.
[7]
Bkz 2 : http://www.derindusunce.org/2009/02/22/omurgasiz-muhafazakarlik-ile-nereye-kadar/
“ Snc: “ Omurgasizlik muhafazakarligi bitirir., Alper , Akalin.