28 Şubat 2013 Perşembe

Muhafazakarligin Gelecegi var mi?/ Does Conservativeness have future?


Muhafazakarligin Gelecegi var mi?[1] /FURKAN ARISOY


Muhafazakarlik, kisaca tanimlamak gerekirse toplumsal degerleri, tarihi, kulturu, folkloru korumak ve “ asiri” radikal degisim ve devrimlere karsi olmakla ifade edilir.  Bu karsitlik aslinda degisime kokten bir karsitligi ifade etmez. Bir bakima, muhafazakar bireyler de degisime taraf olup toplumsal ilerlemeye pekala katkida bulunabilirler. Bununla birlikte, bu katki kisiden kisiye gore degisir hatta ozellike Turk toplumunda bahsedecek olursak, birden cok farkli muhafazakarlik tiplerini de irdelemek zorunda kalabiliriz.   Fakat boyle bir analizi yapmak icin tarihsel bir arkaplan bilgisine, dahasi Muhafazakarligin tarihsel rotasina ve olusum surecine bakmakta fayda var.
Muhafazakarlik dusuncesini savunan ilk kisi Fransiz Devrimi sirasinda “ Devrim karsiti hareketi “ ile bilinen Ingiliz Edmund Burke olmustur.  Burke, Fransiz Devriminin Ingiltere’ye sicrayacagindan endise ediyordu. Cunku Birlesik krallik ile Fransiz toplumu arasinda bir cok yapisal farklilik mevcuttu. Daha dogrusu 1789 da gerceklesen ve ozellikle Bati Avrupaya sekil veren  ve bugunku AB’nin de temellerini olusturan bu devrim, nicelikte ya da sanat vb. alanlarda cesitli degisimler getirdiyse de aslinda, Fransiz toplumunu tam anlamiyle acik bir toplum halina getirmedi. Aksine, 1789 devrimi, Avrupaya onemli olcude “ Milliyetcilik” akimini getirdi. Nasil oldugunu basit bir sekilde aciklayacak olursak; Fransiz devriminden once var olan Mutlak monarsiler ve Roma katolik kilisesinin devrim sirasinda gucunun zayiflamasi ve hepten ortadan kaldirilmasi “ halk “ tarafindan mumkun kilindi. Devrimi halk gerceklestirdiginden, haklara ve ozgurluklere sahip olacak kisiler de halk oldu elbette.  Bu noktada Devrim sirasinda ortaya cikan “ Burjuva “ sinifindan bahsetmek istiyorum.  Burjuva ya da fransizcasiyle “ Bourgeois” ,  toplumda genel olarak “ egitime ya da kulture “ degil de “ zenginlige ve varliga dayali  bir yukselis grubu olarak”[2] tanimlanabilir. Terim ilk kez Marx’in Komunist manifestosunda kullanilmistir. Fransada ortaya cikan Burjuva grubu , digerlerinden farkli bir gelisim gostermistir. Soyle ki, bu sinif, zenginlik uzerinden yukselmek yerine, devrim sirasinda cocuklarini okullara gondererek onlarin egitimlerine buyuk onem vermis, gazeteler ve brosurler bastirmislardir. Egitim seviyesi yukseldikce, karanlik kilise dusuncesi ve ogretileri  ve saraya olan bagimliliklar ortadan kalkmis ve toplum daha cok sorgulamaya baslamisti. Dahasini soylemek gerekirse, toplum tam da halkin istedigi gibi daha sekuler bir yapiya donusuyor, aydinlaniyor bilincleniyor ve yukseliyordu.  Fakat bu yukselik cok uzun surmeyecekti.  1792 yilinda  Cumhuriyet ilan edildiginde Dis guclur ile isbirligi yapan kralice Marie Antoniette ve bir cok devlet adami Giyotin ile idam edildi. Cumhuriyet, Fransada vatandaslik bilincini gelistirdi ve bir cok yeni hakkin taninmasini sagladi. Ozellikle Fransiz kadinlarinin Versay sarayina kadar yurumesi ve “ esitlik, ozgurluk” haklarini talep etmeleri, su degisimi hizlandiran bir faktordu.  Tum bu gelismelerden sonra, Avrupa medeniyetinin belki de yakin cagin baslangici kabul eden “ Devrim” Cumhuriyet denilen bir yonetim bicimine evrildi. Bu da aslinda “ cok kultur ve cok uluslu devletlerden” tek uluslu devletlere gecmenin bir baska adi idi. Cumhuriyetciler zaferlerini kutlarken, bir yandan vatandas da bu hizli gecisin soku icinde kendini ve toplumu anlamandirmaya calisiyordu.  Kimliksel sorular sorulmaya baslandiginda, bazi soru isaretlerinin giderilmesi gerekiyordu. Ozellikle bayrak, dil, din , kimlik, sinirlar ve egemenlik gibi konular agir basmaya basladi. 1800 lerden 1900 lere geciste bir cok olay olmasina ragmen,  bu olaylarin “ benzer nitelikte “ olmasi sebebi ile cok fazla deginmeyecegim. Soylemek istedigim sey su ki, Fransiz toplumunun yasadigi agir tahrip, yenilgi ve savaslar, yeni  kurulan toplumun “ daha koruyucu ve muhafazakar “ olmasina sebeb oldu. Bunda, yaratilan, yayinlanan tarih kitaplari, belgeseller, filmler, muzeler gibi insanlarin milliyetciliklerini oksayan tum ogeler fazlasiyle etkili oldu. Nihayetinde , kurulan bir cok Avrupa devletinde, tek ulus dusuncesi hakim oldu. Cunku ancak bu sekilde, bir devlet yonetimi, kendi vatandasini sinirlari icinde tutabilir ve bireylere “ koruma, muhafaza etme” dusuncesini asilayabilirdi. Nitekim, bir cok Avrupa  Devleti bundan nasibini aldi. Sadece Avrupa degil, Amerika, UZAK dogu ve Cin de Muhafazakarlikten etkilenen ulkeler arasindadir.
Bu noktada siklikla karistirilan iki tip muhafazakarligi birbirinden ayirmaninin yararli olacagini dusunuyorum. Bunlardan birincisi “ Kulturel ve Folklorik” , ikincisi ise “ Dini/ dinsel Muhafazakarlik” tir.  Kimi ulkelerde bunlardan yalnizca birisi goruldugu gibi , bazi ulkelerde Halk her iki tip muhafazakarligi da benimseyebilir. Kulturel muhafazakarlik,  cok fazla milliyetcilige vurgu yapmaz; onun yerine var olan ve tarihten gelen derin kultur hazinelerini korumayi sever ve onlari kollar. Bu akimi savunan insanlar, baska kulturlerden nefret etmez, lakin, kendi kulturlerine de zarar gelsin istemezler.  Ikinci tip muhafazakarlik ise, Kulturel muhafazakarliktan ayrilabilir. Din, bilindigi gibi, sekuler dunyaya degil , var olduguna inanilan olumden sonraki hayata vurgu yapar. Bu sebeble, kulturel muhafazakarlik ile arasindaki en buyuk fark belki de budur. Cunku, Kultur; insanoglu ve dunya var oldukca yasayacak deger butunudur. Dunya ya da sekuler hayat sona erince dolayisi ile kultur de sona  erecektir.  Bu sebebpten Kulturel Muhafazakarla ile Dini muhafazakarlar arasinda bir ucurum olusmakta ve catisma katsayisi artmaktadir.  Her iki kavramin “ muhafazakarlik “ paydasinda birlesmeleri tesaduf degildir. Nitekim, ikinci kategoride, bireyler, dini ogretileri, kutsal kitaplari , eski ahitleri ve peygamber yasamlarini on plana cikarip, bunlari benimseyip korur iken, diger yanda kulturel muhafazakarlada guclu bir tarih, savas, zafer, efsane bilinci mevcuttur.  Eski tarihsel olaylar , rivayetler olarak kalsa bile, birinci tip muhafazakarlarin aklinda yer edinirler ve unutulmaz hale gelirler. Ayni bireyler, bunlari dusunurken, butun bu olanlarin “ din” ile cok da alakali olmadigina inanirlar.  Bir karsilastirma yaparsak, bir Dini muhafazakar, zamanla kulturel muhafazakar olabilir, fakat bir K. Muhafazakar kolay kolay dini M. olamaz.

Muhafazakarlik ile degisim ve degisime ayak uydurma konularindan biraz bahsetmekte yarar goruyorum. Degisime ayak uydurma, gercekten degismek istemek ile mumkundur. Bir toplumdaki degisimin onunde bazi engeller bulunabilir; Ornegin , ekonomik cokuntuler, savaslarin tahribati,  firsatlarin olusmamis olmasi ve atalet gibi. Fakat , bir toplum tum bu kosullar yok iken ve bunun yerine degisim her anlamda en mumkun halinde iken , hala degismemekte israr ediyorsa, bu noktada” Yobazlik, cahillik[3], bilmemezlik, enformasyon eksikligi [4]ve asiri   milliyetcilik” gibi etkenlerin toplumda etkin oldugunu soylememiz herhalde dogru bir tespit olur. Birkac toplumsal ornek verecek olursak, Ingiltere yani Birlesik krallik, Muhafazakarlik ve milliyetcilik dusuncesinden yuzyillar once siyrilmis ve cok acik bir toplum haline gelmistir.  Yine belirtecek olursak , Fransiz devrimi sirasinda zaten toplumda var olan ve yukselen Sivil toplumun gucu, Birlesik krallikta geri kalan tum Avrupa devletlerinden daha guclu idi. Bu sebeble, B. Krallikta, “ Krallik” tanimi bir milliyetcilik ve korumaciliktan daha cok  bir “ sinifa, mulkiyet haklarina ve yuksek bir kraliyet ailesine” vurgu yapti..  Insanlar, daha fazla okudukca, arastirdikca, ve en onemlisi seyahat etmeye basladikca “ farkli” kulturleri taniyip “ kulturel- merkezci” anlayistan kurtuldular. Bu kulturlerini kaybettikleri manasina gelmese de, 2013 yili itibari ile Ingilterede yasayan “ Ingiliz vatandasi olmayan “ yabancilarinin sayilarinin her gecen gun artmasi ve gunluk hayatta konusulan dil sayisinin artmasi ile de toplumu  kulturel bakimdan daha cok zenginestirdi.  Tabi ki, bunda Ingilizlerin farkli kulturlere karsi bir on yargisinin olmayisi da bir faktordur. Ornegin Almanya , sekuler bir toplum olmasina ve ekononomik refahinin bir hayli tatmin edici olmasina ragmen , halen gunumuzde bazi milliyetci Alman gruplar, bunlara dazlaklar da eklenebilir, farkli uluslardan olan vatandaslari taciz etmekte ve oldurebilmektedir. Bu da aslinda “ Muhafazkarlik” in, toplumdan topluma, ulkeden ulkeye ne kadar degistiginin de bir kaniti.  Daha once bahsettigimiz “ iki tip” muhafazakarligin “ Turkiye” de gorulmesi, yasanmasi, benimsenmesi, toplumu karmasik bir hale sokmustur. Nitekim, gunumuzde yasayan hicbir toplum iki kat muhafazakarligi kaldiracak gucte, cesarette ve inancta degildir.  Bu sebeble , bunu ben “ Turk  tipi muhafazakarlasma “  olarak adlandirmak istiyorum. [5]
Turkiye gibi toplumlarda, bu ic ice gecmis hem uhrevi hem sekuler muhafazakarlik, toplumu butunlestirmek yerine onu daha “ ayristirir”. Bir onceki sayfadan da hatirlayacaginiz gibi , iki ideolojinin temel unsur ve amaclari cok farklidir.  Daha derin bir analiz yapacak olursak, biraz yazinin baslarinda bahsettigim konudan bu konuda ilham alabiliriz diye dusunuyorum. Burjuva , okuyan, egitime onem veren , arastiran, medyaya agirlik veren bir kesim olarak lanse ediliyordu Devrim Fransasinda.  Ote yandan Marks da aksine  BUrjuvayi “ yukselen orta sinif “ olarak gorup , kultur yerine” ekonomik” yukselisi ve  “ kar” i on plana cikariyordu. Tum bunlardan hareket ile bugun Modern Turkiyede ortaya cikan “ Burjuva” sinifinin sasirtici bir sekilde bahsettigim tum bu ozellikleri birlikte barindirmasi mumkun gorunuyor.  Cunku Turkiyede yukselen Orta sinif ( cogunlukla Anadolu kaynakli ) , egitime onem veriyor, Cocuklarini yurtdisina  okumaya gonderiyor, calisiyor, kazaniyor, yatirim yapiyor ve buyuk mal varliklarina sahip oluyorlar. Bu noktada ben bu yukselis tipine “ Post- Burjuva” ismini vermek istiyorum.  Cunku Turkiyedeki Burjuva tipi yukseliste “ para, iktidar, egitim, kultur, kar ve is “ gibi araclarin hepsini bulmak mumkun. Bu da bizi daha karisik toplumsal reaksiyonlarin icine sokuyor.  Bu noktada, yakin bir arkadasimin kullandigi kavram konu ile alakali oldugu icin kullanmak isterim. Alper Akalin Muhafazakarlik konusuna “ ilkesellik” ve “ stabil “ olma bakimlarindan yaklasir ve “ Omurgasiz Muhafazakarlik” teriminin onemine isaret eder. [6] Buna gore, gunumuzde , belli dayanagi olmayan , sozgelimi daha pragmatik dusunceler, Omurgasiz ideolojiler olarak isimlendirilebilir. Yazara gore,  Insanlarin, istikrarli ideolojileri olmadiklari icin, cogu birey de daginik ideolojileri benimser ve acikca “ Pragmatist “ olurlar. Bu surecten sonra, var  olan tum toplumsal ideolojilere kayma egilimde olan bireyler, toplumsal olaylar karsisinda bir olguyu oturup tartismak yerine, onu yalnizca seyretmekte ve “ Olgu ya da olay olmustur, degistiremeyiz artik” deyip, toplumu degistirmek ya da ilerletmek adina hicbirsey yapmayip, toplumsal ataleti arttirmaktadirlar.

Sonuc olarak, “ Subjektif ahlaktan “ Objektif” bir ahlaka gecisin yararli olacagi bir toplum yapisi muhafazakar  dahi olsa ( Tipki Romanya ornegi gibi ) toplumun yararina olacaktir. Boylece bireyler “ Yeni kultur uretme” asamasina gececekler ve esasen “ Kulturlerinin yok olmasini engelleyecektir. Cunku Alper Akalinin da uzerinde durdugu gibi  “ Omurgasizlik” muhafazakarligi bitirecek [7] ve geriye “ Liberal “ bir toplum kalacak, bakalim oyle mi olacak.. Bunu zaman gosterecek  ve tabi ki Muhafazakarligin geleceginin olup olmadigina da..

FURKAN ARISOY
Romanya /Brasov
1 March 2013-03-01
Does Conservativeness have future?
All rights reserved @2013 


[1] Does Conservativeness have future?
[2] Bkz : http://tr.wikipedia.org/wiki/Burjuva
[3] Ignorance.
[4] Lack of information.
[5] Conservativeness in Turkish manner.
[6] Bkz : http://www.derindusunce.org/2009/02/22/omurgasiz-muhafazakarlik-ile-nereye-kadar/ “ Omurgasiz muhafazakarlik ile nereye kadar ?” , Alper, Akalin.
[7] Bkz 2 : http://www.derindusunce.org/2009/02/22/omurgasiz-muhafazakarlik-ile-nereye-kadar/ “ Snc: “ Omurgasizlik muhafazakarligi bitirir., Alper , Akalin. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder